Kutsalın Yorumu - İzzet Erş

Arka Kapak Yazısı

Bir kutsal kitabı yorumlamak şüphesiz ondaki kutsiyete katkıda bulunmak için değildir. “Kutsal” olan her şeyden önce kendiyle kaim olduğundan kutsal denmeye layıktır. Kendi dışından bir şeye ihtiyacı olmadığından ona katkıda da bulunulamaz. Ancak ihtiyacı olana katkı verilebilir ve ancak noksan olan ikmal edilir. Bu nedenle yorumlamanın amacı bir eksikliği gidermek değil, temiz bir kalple ona katılabilmektir.

Her bir yorumun ardında yatan niyet farklı olabilir. Yorum bazen kutsala saldırmak için, bazen kendini ondan korumak için yapılabilir. Bazen inkâr etmek için, bazen de ona daha çok bağlanmak için kullanılabilir. İnkâr ile sesinin duyulmasını uman bir mümin olabildiği gibi, şüphesiz ikrar ile bağlandığından uzaklaşanlar da vardır. Özünde ise her yorum bir bulaşmadır. Kitap tüm heybetiyle okuyucunun karşısında durur. O duruşuyla mükemmeldir, kadimdir, ulaşılamaz ve tüketilemezdir. Ancak bunların hepsi onun kapağını açan için böyledir…

Önsöz

Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tarihin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir. Sayfalar bir kez açıldığında artık yasak meyvenin ilk ısırığı alınmıştır ve kadim yolculuk başlar. O noktada insanın kendi kavrayışı ve kendisine lütfedilmesini umduğu anlayıştan başka bir dayanak bulunmaz.

Kutsal metinler kelimelerden oluşurlar. Ve şüphesiz kelimeler bir konuyu ifade etmek için kullanılan belirli bir dile aittir. Tanrı söyledikleri anlaşılsın diye insanlara onların dilleriyle konuşur. Anlatılana kulakları kapatmak onu sorgusuzca kabul etmek veya toptan reddetmek içindir. Samimi bir yöneliş bu tavırların her ikisini de kabullenemez. İnsan zekidir. Zekâsı onu anlamaya sürükler. Bu anlama çabası mutluluk verici de olabilir yıkıcı da. Kutsal bir metne dokunmak bu nedenle baştan sona risktir.

Yazılanı anlamamak veya onu yanlış anlamak bir kurtuluş yaratmaz. Kitabın sayfaları Pandora’nın kutusu gibi açılır. Anlamak satır aralarına sıkışan bir umuttur sadece. Peki insan gerçekten Tanrı’nın ne dediğini anlayabilir mi? Tanrı’nın ne demek istediğini, beklentilerini doğrudan Tanrı’nın söylemek istediği şekilde anlayabilir mi? Tanrı’nın niyetini anlamakta onlardan biri gibi olabilir mi? Bu sorular yanıtını hermenötik denilen yorumlama etkinliğinde bulur.

Bu bilimin modern dönemdeki önemli isimlerinden Dilthey’in ifadesiyle hermenötik, bir yorumlama sanatıdır. Öyle ki yorumcu kendini, kendi düşüncesiyle inşa eden bir sanatçı olarak bulur. Yorum, sınırları katı çizgilerle belirlenmiş tümüyle ussal bir etkinlik olarak görülemez. Tersine, o boşlukların sezgiyle ama bütünsel aklın sezgisiyle doldurulduğu ciddi bir inşaattır. Hermenötik bir yorum, ilkesiz keyfiliklere rahatça ve umursamazca teslim edilebilecek bir düşünce etkinliği değildir. Sırf bu nedenle samimi bir yorumcu kendini metnin bütünlüğüne bilimsel tutum ve felsefi anlayışa sıkıca bağlamalıdır. Çünkü diğer tüm bilimlerden ayrı olarak yorumsamanın (hermenötik) nesnesi, onun öznesi ile aynıdır. Yorumcu, yorumunu metnin gerçekliğinden hareketle yapsa da, oradaki asıl gerçek, yorumcunun kendi şuurudur. Böylece metin açık bir yapıt olarak yorumcudan ayrı bir gerçeklik taşımaz. Hatta artık yorumcunun dışında bir metin de yoktur.

Bu nedenle yorumsama “samimi” düşünürün kendini riske attığı, dönüşü olmayan karanlık bir yola da dönüşebilir. Borges’in edebi ifadesiyle bu yolları çatallanan bir bahçedir ve yorumcu kendi akıl ve vicdan elleriyle yaptığı hayatı yaşayacaktır. Öyleyse nedir hermenötik? Bu sorunun yanıtını verebilmek akademik bir ustalık ve derinlik gerektirir. Bir bilim olarak hermenötiğin felsefi ve teolojik temellerini kuran Batılı aydınların yanında, ülkemizde bu alanda hizmet vermiş Doğan Özlem, Burhanettin Tatar gibi önemli isimlerin eserlerinde hermenötik kavramı geniş çaplı olarak incelenmektedir. Burada hermenötik teorinin ne olduğu ile ilgili açıklama ve alıntılar yapılmayacaktır. Bunlar, hermenötiğin teorisyenleri tarafından geniş çaplı olarak yapılmıştır. Ufak dokunuşlar ve hatırlatmaların yanında, yapılmaya girişilen şey kutsal metinler üzerine hermenötik denemelerden ibarettir.

Hermenötik, özetle nitelikli, derinlikli ve çok yönlü okuma sanatıdır. Bu sanatsal etkinliği Talmud’da, sûfilerde, filozoflarda, sanatta, edebiyatta ve daha birçok alanda da görmekteyiz. Bu kitaptaki denemelerin Talmud’un bir benzeri olduğu veya İbn’ül Arabî gibi İslam sûfilerinin yorum derinliklerini taşıdığı iddia edilemez. Bu kitap basitçe bir denemedir. Şüphesiz denenmekte olan ise kendi iç âlemimin bina edilme çabasıyla sınırlıdır. Bilimsel ve teolojik kesinliklere dayanmamakla birlikte -çünkü kesinlikçilik ve anlamı tek bir fikirde sabitleme çabası yorumun doğasına aykırıdır-, tefekkürle ulaşıldığından hesabı verilecek düşüncelerdir.

Öyleyse tüm kurgulardan ve kaygılardan uzak olarak bu kitap yorumlama cesaretini gösterecek okuyucular için, düşünce kardeşlerim için bir paylaşımdır.